Türkiye Avrupa Vakfı Bildirisi
17.09.2001
Aşağıdaki metin siyasi parti genel merkezlerine,Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğine, Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliğine
ve basın – yayın kuruluşlarına gönderilmiştir.
Bugün başlayacak TBMM çalışmalarında Yüce Meclis’in sayın üyelerini ve siyasi partileri tarihi bir görev beklemektedir.
Uzun zamandır Türkiye gündeminin en başında yer alan Anayasa değişikliğinin bu toplantıda Partilerarası Uzlaşma Komisyonu’nca hazırlanan öneriler doğrultusunda gerçekleşmesiyle, 1982 Anayasasına temel olan “Türkiye’ye özgü” demokrasi anlayışının aşılarak tüm kurum ve kuralları ile evrensel demokrasiyi her alanda egemen kılma yolunda önemli bir adım atılacağına inanıyoruz.
Bu değişiklikten sonra, birikmiş sorunlarımızı çağdaş yöntemlerle ele alıp çözümlemek yolu açılacağı gibi, bölgesel bir güç konumundaki Türkiye’nin uluslararası arenadaki yeri ve önemi de, kuşkusuz büyük ölçüde artacaktır.
Anayasamızda öngörülen değişiklik, Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz açısından da ayrıca önem taşımaktadır.
Bilindiği gibi, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da entegrasyon hareketi başladığı zaman Türkiye bunu büyük ilgi ile karşılamış ve 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması ile ilk iki ortak üyeden biri olarak bu oluşumun yanında yer almıştı.
Ankara Anlaşmasında tam üyelik öngörüldüğü halde, Türkiye giderek büyüyen, güçlenen, gelişen ve genişleyen AB’nin kenarında kalmışsa, bunun nedenini herşeyden önce, geçmişteki karar aşamalarında ortaya çıkan siyasal irade zaafı sonucu oluşan ve giderek yaygınlaşan güven eksikliğinde aramak gerektiği kanısındayız.
1999 yılının Aralık Ayı’ndaki Helsinki Zirvesi’nde, Türkiye’nin öteki adaylarla eşit koşullarda tam üye adayı olarak kabul ve ilan edilmesiyle, ilişkilerimizdeki olumsuz dönem aşılmış ve yeni bir perspektif açılmıştı.
Zirvenin ardından AB tarafından Katılma Ortaklığı Belgesi’nin yayınlanması ve Türkiye’nin de Ulusal Programını açıklanması ile tam üyeliğin yol haritası da belirlenmiş olduğundan, ilgili çevrelerde tam üyelik müzakerelerinin ne zaman başlayacağı konusu tartışılmaya başlanmış bulunuyordu.
Ne var ki; bu alanda gelişmeler beklenirken bir süreden beri Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde belirsizliğin tekrar ön plana çıkmaya başladığı gözlenmektedir. Geçtiğimiz yıl içinde patlak veren ekonomik krizin giderek derinleşmesinin bunda payı olmakla birlikte, sözkonusu belirsizliğin aslında Ulusal Program’da demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanlarında öngörülen düzenlemelerde ilerleme kaydedilmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu arada Avrupa Parlamentosunda Türkiye’nin adaylığının belli bir zamanla sınırlandırılmasının gündeme gelmesi özellikle dikkat çekmektedir. Bu yöndeki belirsizlik ve olumsuz gidiş önlenemediği takdirde Helsinki Zirvesi’nden önceki dönemin tekrar yaşanmasından büyük kaygı duyuyoruz ve bu yüzden Zirve’de Türkiye’ye açılan pencere kapandığı takdirde tekrar açılmasının çok güç olacağını düşünüyoruz. Özellikle açıklamak gerekirse, bu dönemde AB içinde Türkiye’nin adaylığına karşı çıkan bazı çevreler “Türkiye nasıl olsa sözünü tutmaz” diye bu niyetlerini sürdürürken, Türkiye’de bazı çevreler de “ne yaparsak yapalım, bizi aralarına almazlar” şeklinde özetlenebilecek bir davranış içinde olmuşlardır. Oysa, geçen yıldan beri yaşanan krizden sonra basında yer alan kamuoyu yoklamaları Türk halkının büyük çoğunluğunun AB’ye katılmaktan yana olduğu ve bunun en kısa zamanda gerçekleşmesini beklediğini göstermektedir. O nedenle anayasamızda yapılacak değişikliğin Türkiye’nin çağdaşlaşması açısından sahip olduğu büyük anlam yanında, AB ile bütünleşmek açısından da büyük önem taşıdığını ve bu yüzden Yüce Meclis’in bu konuda alacağı kararın Türkiye’nin bugünü için olduğu kadar geleceği açısından da tarihi nitelikte bir karar olacağını vurgulamak istiyoruz.
Öte yandan ABD’de geçen hafta içinde yaşanan terörist saldırıları nefretle kınarken, yeni bir dünya düzeninin tekrar gündeme geldiği şu sırada AB ile ilişkilerimizin, bu olayın olumlu ve olumsuz yansımalarıyla yeni bir boyut daha kazandığına inanıyoruz. Batı ve Doğu ilişkilerinin yeni yönleriyle tartışmaya açıldığı bu ortamda anayasa değişikliklerinin gerçekleşmesi, bunun ardından da hükümetimizin tam üyelik müzakerelerinin başlaması için her düzeyde etkili girişimlerde bulunması, AB ile ilişkilerimizi tam üyelik yolunda geliştirmek açısından her halde yerinde bir davranış olacaktır.
Türkiye-Avrupa Vakfı Yönetim Kurulu